Ankaragücü'nden Milli Takım teknik direktörlüğüne...
ANKARAGÜCÜSüper Lig'in ilk kadın antrenörüydü, şimdi Kadın Millî Takımımızın ilk kadın teknik direktörü. Halk oyunları, karate ve hentbolla başlayan spor hayatında futbolla profesyonel anlamda ilk buluşması Ankaragücü'nde Ersun Yanal'ın ekibine girmesiyle gerçekleşti. En büyük sorumluluğunu "Kızlara rol model olmak ve onlara yol açmak" diye tanımlıyor, hikâyenin baş kahramanlığını değil, bizzat hikâyeyi yazan kişi olmayı istiyor. Başarılı teknik direktörle kariyer öyküsünü ve hedeflerini konuştuk.
Hocam 15 Haziran 1981 Ankara doğumlusunuz. Öncelikle ailenizi tanıyabilir miyiz? Babanız, anneniz, kardeşleriniz neler yapmaktalar?
Ben otobüs şoförlüğünden emekli bir baba ile ev hanımı bir annenin ortanca çocuğuyum. Üç kardeşiz. Ablam da erkek kardeşim de sigorta sektöründe çalışıyor. Ailede sporla ilgilenen ve sporla hayatını kazanan tek kişi benim. Aslında çok kalabalık bir aileydik. Dayım ve amcamın da olduğu bir ailede büyüdüm. Dayımla amcam fanatik sayılabilecek seviyede futbol tutkunuydu. Babam da halı sahalarda çok çekişmeli maçlarda oynardı. Ben de çok sevdiğim babamla vakit geçirmekten büyük keyif aldığım için sürekli onlarla iç içeydim. Doğal olarak da hep futbolun ve sporun içinde büyüyen bir kız çocuğu oldum.
Halk oyunları, karate ve hentbol
Futbol öncesinde Ankara'da nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Çok hareketli bir çocuktum. İlkokul seviyesinden itibaren annemin yönlendirmesiyle sürekli sporun içindeydim. Hareket olmayan ortamda rahat edemeyen ve kendini ifade edemeyen bir çocukluğum vardı. Annemin bunu keşfetmesiyle 7 yaşında halk oyunlarına başladım. Daha sonrasında karate geldi. Karate bittikten sonra hentbol… Hentbol bittikten sonra zaman zaman futbol diye geçen bir spor geçmişim var. PTT'de lisanslı olarak hentbol oynadım. Tam futbola yönelecektim ki kadın futbol kulübü kapandı. Bu sebeple futbol oynayamadım.
Hocam yıl yıl anlatırsak…
7 yaşında başladığım halk oyunları, lise sona kadar hentbolla beraber devam etti. Çok ciddi ve iyi seviyede halk oyunu oynarım bu arada… Sonra karate… Ne zaman karatede öğrendiğim hareketleri ablamın üstünde denemeye çalıştım, o gün karate hayatım da sona erdi. Annem, "Ablana zarar veriyorsun" dediğinde o iş bitti. Ondan sonra da üniversitede asıl isteğim olan, oynayamadığım futbolun içerisinde yer almaya başladım.
Halk oyunlarında okulla beraber mi yer aldınız?
Evet, okulla beraber yurt dışına gittim. Birinciliklerim var halk oyunlarında… Bu sayede anneme, babama fark ettirmeden yurt dışına gidecek ekipte yer aldım ve öğretmenime, "Ben de geliyorum yurt dışına" dedim. Annemler pasaport aşamasında yurt dışına gideceğimi öğrendiler. Dört ülke gezdik. Festivallerde yer aldık. 7-8 yaşındaydım o dönemde. 7 yaşında kendi kararlarını veren, hareketli ortamda bulunmayı seven bir kız çocuğuydum aslında…
Halı sahalarda futbol oynadım
Hocam "Futbol nasıl oldu da aklınıza düştü?" diye soracaktım ama zaten cevapladınız. Biraz daha açar mısınız?
Dediğim gibi, dayımla amcam futbol tutkunuydu. Bütün maçlara beni de götürüyorlardı. Onların omuzlarında amigo gibi Ankaragücü ve Gençlerbirliği'nin tüm maçlarına gidiyordum. Oradan çıkıp halı saha maçına gidiyorduk. Beni babamın halı saha maçlarında oynatıyorlardı. "Bugün stoperde eksik var, orada oynayacaksın" diyorlardı. Sonra insanlar hem çok eğlendiğimi fark ettiler hem de fena da iş yapmıyordum. Babamla çok güzel vakit geçiriyordum. Benim için en kıymetli kısmı buydu. Çünkü adam uzun yol şoförü. Bir gitti mi 10-15 gün gelmiyor. Onun özlemi oluyor. Babaya da çok düşkün bir kız çocuğuyum. Öyle olunca da orada çok kıymetli vakit geçirmiş oluyordum…
Bugün bile maalesef ki kız çocuklarının futbolla ilgilenmesi ülkemizde garip karşılanıyor. Sizin o yıllarda futbola olan ilginiz nasıl yorumlanıyordu?
Ben hoca torunu, hacı kızıyım… Gençlerbirliği'nde göreve başladığım zaman, akrabalarım, "30 adamın içine bu kız çocuğunu gönderi- yorsun. Yanlış yapıyorsun Selami" dediler babama… Dedem vaizdi. Dediler ki, "Hoca torunu bu işi yapar mı? Hacı kızı bu işi yapar mı? Kız futbol mu oynar? Başka spor mu bulamadınız? Zaten bu kız hareketli; başka spor mu yok? Bak çok yanlış yapıyorsunuz!" Annemle babam bana, "Sen gerçekten bu işi istiyor musun?" diye sordular. Ben de, "Evet istiyorum. Çok da keyif alıyorum" cevabını verdim. "Tamam o zaman kızım" dediler. Annemle babam ilkokul mezunu… Ama benim hayallerimi şekillendiren ve bu hayallerin peşinden koşmamı sağlayan kişiler oldular. Hakkımda olumsuz konuşan akrabalarıma "Necla bu işi yapacak. Biz de destek veriyoruz. Siz istediğinizi düşünebilirsiniz" dediler. Çok kıymetlidir annenin, babanın desteğini almak. Özellikle kız çocuğu için… Çünkü siz kız çocuğu olarak toplumda sürekli onaylanmak istersiniz… Yaptığınızın doğru olduğunu göstermek istersiniz. Benim de en önemli onay mercilerim annemle babamdı. Onlar bana onay verdikten sonra ben de onların yüzünü kara çıkartmamak için kendimi ispat etmeye çalıştım.
O kronometreyi 20 yıldır saklıyorum
2000 yılında yani henüz 19 yaşındayken Ersun Yanal tarafından Ankaragücü'nde oyunculara ritim eğitimi vermeye başlıyorsunuz. Bu hikâye nasıl gelişti?
Çok zordu… Hacettepe Üniversitesi Spor Bilimleri ve Teknolojisi Yüksekokulu Beden Eğitimi Öğretmenliği mezunuyum. Orada okuyorum ama spor salonundan, sahadan çıkmıyorum. O dönemde hareket eğitimi üzerine step aerobik sınıfına katıldım. Sporla ilgili ne varsa yapmaya çalışıyorum. Ersun Hocanın yardımcılarından Cengiz Demirel ve Tolga Demirtaş da üniversitede sınıf arkadaşlarım. Ersun Hoca da yurt dışından geliyor ve "Bana koordinasyonla ilgili, koordinatif becerileri geliştirmek için bir kadın eğitmen lâzım. Yurt dışında gördüm. Sizin okulunuzda böyle birisi var mı?" diye soruyor. Tolga ile Cengiz de, "Bir kız var. Aşırı hareketli. Çok da seviyoruz. Tanışmak ister misiniz?" diyorlar. Ben de o dönemde Ankaragücü'nün tesislerinin yer aldığı Gazi Mahallesi'nde oturuyorum. Teklifi alınca, "Gelirim tabiî. Evimin dibi" dedim. Dayımla amcama, "Bakın Ankaragücü'ne gidiyorum" dediğimde inanmadılar. Tesislerde hocayla tanıştım ve "Sizinle seve seve çalışmak isterim" dedim. Ersun Hoca bana bir hafta boyunca ne yapmak istediğini gösterdi. Yanındaki ekiple bir hafta boyunca spor salonunda futbolculara nasıl bir çalışma yaptıracağımızı denedik. Ciddi anlamda efor sarf ettik. Bir hafta sonra futbolcuların karşısına çıktım. O an dizlerimin titremesini hâlâ unutamıyorum. 30 futbolcu ve hepsi popüler. "Ya yanlış yaparsam" diye düşünürken antrenman başladı. Hocanın orada çok büyük desteği vardı. Mesut Bakkal o zaman yardımcısıydı. Futbolcularla eğlenmeye dönük çalışmalarda bana çok destek oldu. Antrenmanın sonuna doğru karşımdaki gülen yüzler sayesinde futbolcuların kafasındaki soru işaretlerinin silindiğini hissettim. O anda, "Evet Necla. Sen burada olabilirsin" sinyalini almış oldum. Antrenmandan sonra Ersun Hoca beni çağırdı ve "Hocam aramıza hoş geldin. Antrenörlük hayatında sana başarılar diliyorum" diyerek bir kronometre hediye etti. 20 sene geçmiş, o kronometreyi halen saklıyorum. Uğuruna çok inanırım.
Aileniz sizi çok güzel desteklemiş. Bu desteği bugün genç kadın futbolculara örnek olması açısından biraz daha açar mısınız?
Öncelikle anne ve babanın kendi çocuğuna inanması çok önemli. Çocuğun kendi yolunu bulması açısından bu destek çok önemli. Kıza destek olmak demek çok bilgili, çok görgülü ya da kültür düzeyinin çok yüksek olduğu ailelerden gelmek demek değil. Ben ataerkil bir toplumda yetişmiş, örf ve adetine uygun davranış sergilemek için çok uğraşmış bir kız çocuğuyum. Benim her tavrımla, tarzımla, giyim kuşamımla, bir topluma girdiğim zaman oradaki kurallara uymakla ilgili yükümlülüklerim vardı. Bu kurallara uymaya çalışıyordum. Ailem, hayallerimin peşinden gitmemi sağladı. "Sana inanıyoruz" dediler. En önemli kısım bu. Benim ailem akrabalarımıza şunu demiş: "Sizin onun hakkında ne düşündüğünüz bizi hiç ilgilendirmiyor. Bu kız bunu istiyor. 7 yaşından beri zaten her istediğini yapıyor. Yurt dışına gitti tek başına." Ailelere, kızlara, kadınlara en önemli mesajım şu: Kendinize inanıyorsanız etraf da size inanmak zorunda kalıyor. Ama ispatlamanız lâzım. Benim çevrem, bana ne zaman inandı? Ankaragücü'nden Gençlerbirliği'ne gittim ve 2000'den 2004'e kadar orada çalıştım. Ama ne çalışma… Futbol okulları, bütün altyapı, profesyonel takım… Oradan Ankaraspor, Vestel Manisaspor ve en son da Millî Takım'a geldim… O akrabalarım bana, "Ya Necla, bana imzalı forma gönderebilir misin? Şunun imzası olabilir mi?" talebinde bulunduklarında, annemle babam, "Kızım lütfen gönder. Bu hepimiz için çok kıymetli bir an" dediler. Ama bu noktaya gelebilmek için 10 sene geçti tabiî… Özet- le 10 sene bunları yaşadım.
İki üniversite bitirmiş gibi oldum
Ankaragücü'ndeki başarınızdan sonra Gençlerbirliği, Ankaraspor ve yine Ersun Yanal'la Manisaspor'da görev aldığınızı görüyoruz. Profesyonel takımlarda görev almak, futbola bakış açınıza neler kattı?
Çok önemli deneyimler kattı. Gençlerbirliği'nde çalışırken aynı zamanda Hacettepe'de okumaya devam ettim. O dört sene teorikte gördüğüm bilgileri pratiğe aktarmak, futbolcuları gözlemlemek anlamda çok kıymetli yıllardı. İki üniversite bitirmiş gibi oldum. Hem alaylı hem okullu olarak iki bilgiyi birlikte tecrübe ettim. Çok şanslı insanlardan birisiydim. Çünkü bu sektörde ya okuldan ya da alaydan geliyorsunuz. İkisi karşılaştığı zaman mutlaka çatışmalar yaşanıyor. Ben ikisini de gördüğüm için ikisini de yumuşatabildim. İkisini çok rahat birleştirebildiğim yerler oldu. Profesyonel kulüplerde çalışırken A takımla idmana çıkıyorum, 2 saat sonra A takımın idmanı bitiyor, U15 takımının da antrenmanına çıkıyorum. Hafta sonu futbol okuluna da gidiyorum çocuklara… Hepsi o kadar kıymetli deneyimlerdi ki… Orada şunu öğrendim. Bir çocuğa öğretebiliyorsan, üsttekine çok rahat öğretiyorsun. Çünkü bütün detayları o çocukta gösteriyorsun, o çocukta deneyimliyorsun. Benim özel yaptığım hareket eğitiminin koordinasyonla ilgili kısımlarında, uzmanlaştığım kısımda çocukların ne kadar kıymetli olduğu, onların üzerinde yaptığım çalışmaları gösterip, daha sonra onu A takım düzeyine, üst yaş gruplarına uyarladığım çalışmalarda ortaya çıkmaya başladı. O zaman ne oldu? Antrenörlük yolunda uzmanlaştığım bir alanı da bulmuş oldum… Ve böylelikle o dümdüz yolda giderken sağa bir fidan, sola bir fidan dike dike uzmanlaştığım alanlar çıkmaya başladı.
Manisaspor'dan sonra yolunuz Türkiye Futbol Federasyonu ile kesişti. Bu süreçte neler yaşadınız?
Manisaspor'dan ayrıldığım dönemde annem bypass oldu. Çok korktum. Annemin yanında olmak istedim. Ersun Hoca o dönem Trabzonspor'a gitti. Ben gidemedim. Annemle otururken bir gün Oğuz Çetin Hocam telefon etti. Oğuz Hocamla Gençlerbirliği'nde çalışmıştım. "Hocam erkeklerle yıllarca çalıştın, hemcinslerinle çalışmak ister misin?" diye sordu. Ben de "İsterim" cevabını verdim. Çok hızlı bir insan. Pazartesi günü konuştuk; çarşamba günü Beylerbeyi'nde işe başladım. O dönemde de Fatih Terim teknik direktördü. Ahmet Güvener de Futbol Gelişim Direktörü… "Ahmet Bey'in bir projesi var. Kadın Millî Takımlarında kadın antrenör olsun istiyorlar. Sen yıllarca antrenörlük yaptın. Ben de seni biliyorum. Bu sana çok güzel bir yön verebilir" dedi. Oğuz Hoca beni Ahmet Bey'e o kadar güzel anlatmış ki… Ahmet Bey'le tanıştım. Yaptığım işleri, kadın futbolunda neler yapabileceğimi aktarınca bana, "Hocam hiç merak etme. Bizim istediğimiz rol model tam olarak bu" dedi. O dönemde kızlar futbolculuk yolunun daha erkeksi görünmekten geçtiğini düşünüyordu. "Erkek gibi olursam futbol camiasında olurum" düşüncesi hâkimdi. Ben de hiçbir zaman cinsiyeti ön plana çıkartmadan, kendim gibi olarak, Necla gibi olarak varlığımı sürdürebileceğime inandığım için, onlara güzel bir rol model olabileceğim düşünüldü. 2009 yılında Kadın Millî Takımları serüvenim böyle başladı. Daha sonra Akademi Ligleri'nde, eğitimlerde, workshoplarda ders vermeye başladım. Kadın takımlarında bütün yaş gruplarında yardımcı antrenörlük, Tolunay Kafkas Hocanın göreve gelmesiyle U15 Kız Millî Takım Teknik Direktörlüğü, Fatih Hoca döneminde U17 Kız Millî Takım Teknik Direktörlüğü, tekrar Tolunay Hoca geldiğinde U17 ve U15 Kız Millî Takım Teknik Direktörlüğü yaptım. Oğuz Hoca ve Tolunay Hocanın döneminde de Kadın A Millî Takım Teknik Direktörlüğü görevine geçtim.
Kadın antrenör değil, antrenörüm!
Erkeklerin hegemonyasında görünen futbol dünyasında kadın olmanın zorlukları neler? Bu bakış açısını değiştirmek için neler yapılmalı?
Zorlukları şu… Sürekli ispat döngüsünde kalıyorsunuz. Kadın olarak erkek futbol dünyasının içerisine girdiğim zaman cinsiyetimi nötrlemek durumunda kalıyorum. Yani kadın olarak ön plana çıkmaktansa antrenör olarak ön plana çıkmayı yeğliyorum. Kişilerin beni kadın antrenör olarak değil, antrenör olarak görmeleri benim için çok kıymetli. Bunun için de ne yapıyorum? Kısa sürede, iki dakikalık konuşmada, kadın antrenör değil, antrenör olarak ne yaptığımı, ne olduğumu kişilerin görmesini sağlıyorum. 20 sene önce bu çok zordu. Etrafınızda çok popüler futbolcular var. Antrenör grubu var. Öncelikle o antrenör grubunun sizin yaptığınız işe saygı duyması lâzım. Sizi antrenör olarak görmesi lâzım. Öncelikle kendi meslektaşlarınıza ispatlıyorsunuz kendinizi… Ben gittiğim ortamda fark yaratmayı seviyorum. Ama bunu deli saçması şeklinde değil, kadın bakış açısı getirerek sağlıyorum. Bu benim en büyük avantajım bence… Çünkü daha ince ayrıntıları yakalayabiliyorsunuz. Öncelikle kendi meslektaşlarım içinde antrenör olduğumu vurguluyorum. Daha sonra da futbolcular kısmı geliyor. Ben yaşımdan büyük oyunculara antrenörlük yaptım. Çok popüler oyuncular… Caner Erkin, Vestel Manisaspor'daydı. Sakatlandığı zaman karşılıklı futbol oynadık. Eğlenceli yani… Ersun Hoca beni oynatıyordu. O dönem Gökhan Gönül, Hacettepe'de futbolcuydu. Ben onlarla birlikte çalıştım. Mehmet Çakır'la hâlâ çok sıkı görüşürüm. Çok yakın arkadaşım. Ne oluyor? Bir kadın olarak değil, antrenör olarak hitap etmeye çalıştım. Hâlâ da öyle devam ediyorum. Cinsiyete atfedilen rolleri çok kabul eden bir insan değilim. "Kadınsın, sen bu işi yaparsın; erkeksin sen bu işi yaparsın"ı asla kabul etmiyorum. Postendüstriyel diye bir tanım var. Artık tamamen bilginin, bilgi kaynaklarının kullanımının, bilgiye hızlı erişimin çok kıymetli olduğu bir çağda yaşıyoruz. Bu bilgileri sadece erkekten alsanız verimli olabilir misiniz? Bu işe kadının da mutlaka katkı sağlaması lâzım. Artık o konumdayım. "Ben kendi bakış açımla bu postendüstriyel ortamda en iyi bilgiyi, en sağlıklı bilgiyi size verebilirim. O yüzden beni kullanabilirsiniz, benden faydalanmalısınız"a vurgu yapıyorum şu anda. Dezavantajını yaşadım mı? Evet, çok yaşadım. Çalıştığım bir takımda, bir yardımcı antrenör vardı. İşler iyi gittiğinde uğuruydum takımın… "Hocam vallahi uğurlu geldin" diyorlardı. Takım yenilmeye başladı. "Eee gemiye kadın alırsan batar tabiî. Uğursuz gelir" dedi. Ben de en sonunda, "Ne senin uğurunum ne de uğursuzluğun. Ben antrenörüm. Sen beni cinsiyetimle yargılayamazsın. Senin verdiğin emek kadar emek veriyorum ben de bu takıma. Belki senden daha fazla üzülüyorum yenildiğimiz zaman" dedim. İşte bu kaotik ortamı yaşıyorsun. Onlara ne kadar nötr olduğumu, antrenör olduğumu hissettirmem gereken durumlar oldu. Zor işler ama şimdi çok tecrübeliyim. Önceden çok panikliyordum. Yanlış anlarlar mı? Dur saçımı şöyle toplayayım diyordum. Gerçekten çok büyük baskıymış. Şimdi 20 sene sonra istediğim gibi konuşabiliyor, makyajımı yapıyorum. İstediğim kıyafeti giyiyorum. Ama diyorum ki birikimim var, tecrübem var, bu yollardan zaten geçtim ben…
Hikâyeyi yazan kişi olmak istiyorum!
Dönemin Eğitim Dairesi Başkanı Yücel Uyar'ın desteğiyle Türkiye U15 Kızlar Millî Takımı'nın Teknik Direktörü oldunuz. Bu süreci nasıl anlatırsınız?
Hem Yücel Uyar hem de Tolunay Kafkas'ın desteğiyle göreve geldim. Yücel Hocam beni eğitimci yapmıştır Fatih Terim Hocamla birlikte… Evet, ilk kadın teknik direktör ben oldum. Bu unvanın verdiği onur, gurur var ama çok büyük bir sorumluluk da var. Ondan öncesinde Süper Lig'de çalışan ilk kadın antrenör olduğum için bu unvanın gelmesiyle beraber omuzlarıma çok fazla sorumluluk bindi. Çünkü ilk kez bu meşaleyi taşıyorsunuz. Çok iyi taşımanız lâzım. Yolda çıkan tüm engebeleri, tüm taşları arkanızdan gelenler için aşmanız lâzım. O yolu temizlemeniz lâzım. O yüzden çok büyük bir sorumluluktu benim için. U15'in resmi maçı olmadığından, hazırlık maçı için Belarus'a gittik. İlk maçı farklı kazandık. İkinci diz titremesi orada oldu. İlki Ankaragücü'ndeydi. İkincisi de daha 13-14 yaşındaki kızlarla konuşma sırasında oldu. İlk maç düdüğüyle birlikte ikinci kapı açıldı hayatımda. Teknik direktörsün, kadın futbolundasın, çok büyük bir sorumluluğun var. "Sadece kendin için değil, arkandan gelecekler için çok kıymetli işler yapmak zorundasın" aydınlanmasını yaşadım. Ben hep şöyle söylüyorum. Hepimiz hayatımızda hikâyeler yazıyoruz. Hepimizin hikâyeleri var baştan sona yazılan. Ben o yazılan hikâyelerde hiçbir zaman başrol olmak istemiyorum. Ben hikâyeyi yazan kişi olup, başroller, başkahramanlar yaratmak istiyorum. O yüzden bu yük çok fazla. Ve şu anda Kadın A Millî Takım Teknik Direktörü olarak, Kadın Futbolu Koordinatörü olarak en büyük yüküm kendi başardıklarımdan çok arkamdan geleceklere o yolu ne kadar açabildiğimle ilgili yük… Ve çok büyük sorumluluk. Ülkeyi temsil ediyorsunuz. Ülkenizdeki kadını temsil ediyorsunuz. Kadının neler başarabileceğini temsil ediyorsunuz. En iyisi olmak, en iyisini yapmakla yükümlüsünüz. Ama inşallah ileride de çok gurur duyacağım ya da bu sayfaları başa çevirdiğim zaman "Vay be güzel işler yapmışsın" dediğim hikâyeler çıkacaktır.
U15'teki görevinizden sonra U17 Kız Millî Takımı'nın başına geçtiniz. Sizin yönetiminizdeki U17 Kız Millî Takımımız 2020 UEFA 17 Yaş Altı Kadınlar Şampiyonası elemelerini ikinci sırada tamamladı ve Elit Tur'a yükseldi. Bu yaş gruplarında çalışırken neler yaşadınız?
Orada çok güzel bir yaş grubu yakaladık. Kadın futbolu tam gelişmeye başlamışken yakaladığımız yaş grubu, futbol köylerinden gelen yaş grubu. Çok güzel bir projemiz vardı; Futbol Köyleri Projesi… Ben bu işin sadece teknik tarafında sahaya çıkmadım ki… İdarî anlamda işler yaptım, teknik anlamda projeler ürettim. Futbol köyleri projesinden çıkan çok yetenekli kız grubunu U17'ye adapte ettik. Karşılığında o Elit Tur'lar geldi. Teknik direktörlük deneyimimde bir yol çizebildiğim bir durumu oluşturdu U17 benim için… Şu an A Millî Takım'da bir stratejimizin olması, bir oyun sistemimizin bulunması o dönemdeki tecrübeme bağlı. O oyun sisteminde nelere ihtiyaç duyduğumuzu, ihtiyaç haritasını aslında ben U17'deki kız grubu ile oluşturdum. Şimdi ihtiyaç analizlerini yapmak benim için çok daha kolay oluyor.
Pandemi süreci kadın futbolunu yükseltecek
Kadın futbolunda belirli bir aşama kaydetsek de yine de zirvedeki ülkelerin kategorisine çıkabilmiş değiliz. O seviyeye çıkabilmemiz için neler gerekli?
Herkes anlatır, "Şöyle yaparsak muhteşem olur, sistem şu" diye… Hayır, benim için önemli olan, ortak bir inancı yakalayabilmek. Biz ne zaman kadın/erkek ayrımı yapmadan, kadınların futbol oynayabileceğine inanıp, futbolda başarılı olabileceklerine dair ortak bir bakış açısı yakalarsak, o zaman emin olun başarı da kendiliğinden gelecek. Neden? Sistem kurmak, ligi düzeltmek, ligi daha iyi yere getirmek planın bir parçası. Asıl önemli olan o inanışı yaratmak… Biz çok kıymetli bir inanç ortaya koymalıyız. Kolektif anlamda eğer bir araya gelebilirsek erkek/kadın demeden, sporcu gözüyle bakabildiğimiz gün emin olun dünyadaki sıralamamız, Avrupa'daki sıralamamız, oyuncu kalitesinden tutun da her şey zaten değişecek. Ve ben bu sürecin, pandemi dönemiyle başladığını düşünüyorum. Çünkü dünyaya bakın, değişimler hep büyük sarsıntıların, büyük sıkıntıların sonrasında olur. Dikkat edin Rönesans da çok ciddi sancılardan sonra ortaya çıkmıştır. Ya da Kurtuluş Savaşı'na baktığımız zaman da çok sancılı zamanlardan sonra çok iyi şeyler ortaya çıkmıştır. O sancılı dönemlerde inançlı kişiler yükselmiştir. Ben de pandemi sürecinin kadın futbolunun yukarıya doğru ivmelenmesi için çok önemli bir durum olduğunu düşünüyorum.
Kadınlara güveniyoruz mesajı verildi
Neden?
Çünkü pandemi süresince herkes evde kaldı. Sosyal medya çok hızlı kullanılmaya başladı. Gerek iletişim ağları, gerek medya farklı olanı bulmaya çabaladı. Burada kadın futbolu bulundu. İlginin arttığını, perçinlendiğini düşünüyorum. En önemli katkılardan bir tanesi şüphesiz sponsorlarımızdan geldi. Yeni dönemde pandemiye bakmaksızın spor yapan güçlü kadınlara destek olmak için uğraşan çok iyi sponsorlarımız var. Onların da gücünü arkamıza almak için Oğuz Hocanın, Tolunay Hocayla birlikte yenilenme süreci addettikleri o dönemde kadın antrenörle devam eden bir yol; kadın futbolunun kadın antrenörlere emanet edilmesi aslında çok önemli bir mesaj. "Biz kadınlarımıza güveniyoruz. Futbolda erkek egemen ortamda kadınlarımız bu işi yapabilir" mesajı verildi. O mesaj verildikten sonra gerek basın, gerek sponsorlar, gerek spor camiasındaki kişiler kadın futbolunun var olduğunu fark ettiler ve buradaki fırsatları da gördüler. Kadın Liglerimizde kızlarımızın futbol oynamasına katkı sunan birçok değerli kulübümüz var. Süper Lig takımlarımızdan sadece Beşiktaş kadın futbolunda yer alıyor… Diğer Süper Lig takımlarımızın da kadın futboluna yönelmelerini, en azından futbol okullarında kızlarımıza da yer açmalarını bekliyoruz. Aslında burada çok önemli bir fırsat var. Bu fırsattan faydalanabilirler. Umudum bu.
Bu süreçte kadın liglerindeki kulüplerimizin yaşadığı zorluklar nedir?
Kulüplerimizle konuştuğumuzda en büyük zorluklardan bir tanesi kız çocuğunu bulduğu zaman aileyi ve çevreyi ikna etmek… Eğer o kişi beden eğitimi öğretmeniyse ve bir kulüp kurmaya çalışıyorsa, okul imkânları çerçevesinde o kızları yetiştirmeye çalışıyor. Bir beden eğitimi öğretmeni, bir kız öğrencisi çok iyi oynadı diye kulüp kurdu. Böyle emek veren birçok örnek var. O kız çocuğunun sayesinde o çevredeki bütün kız çocukları futbolla tanıştı. Bunu yapan bir tane beden eğitimi öğretmeni… Bu işi amatör ruhla yapıyor. Karşılığında hiçbir para beklentisi yok. Bence en önemli sıkıntıları aileyi, çevreyi, yerel yönetimleri ikna etmek… İkincisi, kızlarımıza en iyi imkânları vermek için sponsor bulmaya çalışıyorlar. Akşam 18.00'den sonra idman yaptıklarında kız çocuklarının güvenli bir şekilde evlerine gitmesinden de sorumlu bu kişiler. Bunun gibi birçok sorunla baş etmeye çalışıyorlar. Sonra saha bulmak, kızları iyi ortamlarda yetiştirmek her amatörün olduğu gibi onların da büyük sıkıntısı. Onlar bence bu işi güzel beceriyorlar. Biz sponsor buldukça, Kadın Millî Takımı sponsorlar ve TFF'nin gözünde büyüdükçe onlar da bizim arkamızdan büyümeye başladı. Onlar da daha rahat iletişim kuruyorlar. Onlar da artık kendilerine bir pazar bulmaya başladılar. Erkek futbolundaki pasta çok büyük bir pasta. Biz o pastadaki çok ince bir dilimiz. Ama son dönemde yaşanan şeylerden sonra o pastadaki dilimin biraz daha büyüdüğünü gözlemleyebiliyoruz. İnşallah ligi sağlıklı günlerde açıp pastadaki bu payları da büyütmeye çalışacağız.
Futbol aşkıyla yanan bir grup
Kulüpler bu zorlukları yaşarken o takımlarda oynayan kadın futbolcularımız ne durumda?
Bir kere yaşı büyük olan kızlar ya üniversite öğrencisi ya da farklı bir işte çalışmak zorunda. Profesyoneller gibi hayatlarını futbola adamak isteseler de hayatın zorlukları var onlar için. Çalışmak ve ev geçindirmek zorundalar. Sosyoekonomik anlamda baktığımız zaman bizim kızlarımız prenses hayatı yaşamıyor. O yüzden de çok güçlüler ve benim için çok daha kıymetiler. Futbol oynamak için hayatın tüm zorluklarına göğüs geren bir kadın ordusu var aslında. Neden? Millî Takım'dan oyuncum sabahın 5'inde kalkıp antrenörlük yapıyor. Onun gibi bir çok kızımız var. Sabah fitness antrenörlüğü yaptırıp oradan antrenmana yetişen, idman yapıp saat 22.00'de evine dönen oyuncularımız var. 15 yaşında bir kız çocuğu düşünün… Küçükçekmece'de oturuyor. Her gün Fulya'ya antrenmana geliyor. Metrobüs, otobüs, metro… Üç aktarma ile gidiyor. Bunları yapmasının tek bir sebebi var; futbol oynamak. Çok büyük para mı kazanıyor? Hayır. Bir yol parasına gidip geliyor. Ama hayatta kendini ifade edebileceği en iyi yer dikdörtgen saha… O sahaya çıkınca kendisini çok iyi ifade ediyor ve çok güçlü mesajlar veriyor hayata karşı. O yüzden çok sancılarını çekip, Millî Takım düzeyinde o formayı giydiği zaman tüm çektikleri o sıkıntıları unutan, futbol aşkıyla yanıp tutuşan bir oyuncu grubu var aslında kadın futbolu içerisinde…
Millî Takım'a geliş yolu çok kısa
Millî Takım'a seçtiğiniz ancak maalesef ailelerinin yollamadığı oyuncular oluyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Ailelere verilmesi gereken en önemli mesaj şu… Kızınızın hayallerini gerçekleştirmek istiyorsanız en kestirme yol futbol… Çok kolay ulaşabiliyorsunuz futbola… Her mahallede mutlaka bir halı saha vardır. Her mahallede mutlaka amatör bir futbol kulübü vardır. Kadın futbolu olmak zorunda da değil ayrıca… Buradan benim çağrım olsun. Kız çocukları inatlaşın, inat edin, ısrar edin hocalarınıza, ailenize, antrenörünüze… İlla kadın kulübünde olmak zorunda değilsiniz. Eğer futbol oynamak istiyorsanız 7 yaşındaysanız, 10 yaşındaysanız erkeklerle çok rahat oynayabilirsiniz. Israrcı olmaları çok kıymetli… Aileler, kızlarınızın başarılı olmasını istiyorsanız, hayatta yere sağlam adımlarla basmasını istiyorsanız en kestirme yol futbol. Neden? Çok kolay ulaşılabilir. Millî Takım'a geliş yolu çok kısa. Çünkü çok sınırlı sayıda oyuncularla diyalog halindeyiz. Hepsini gözlemleyebilecek, hepsi hakkında düşünce sahibi olabilecek durumdayız. Bu kadar az sayıda oyuncu grubuna girdiğiniz zaman, varsa bir şeyler çok rahatlıkla ortaya çıkıyor. O yüzden başarıyı elde etmeleri, hayatlarını kazanmaları için çok kestirme bir yol. 10 tane resmi maça çıktığınız zaman BESYO mezunu iseniz beden eğitimi öğretmeni oluyorsunuz. Bizim şu an A Millî Takım'da 10 beden eğitimi öğretmenimiz var. Elbette her oyuncu Milli Takımlarda yer alabilir diye bir kaide de yok. Sonuçta spor kültürünü, futbol oynama keyfini kız çocuklarımıza aşılamış olmak en büyük misyonumuz olmalı.
Öğretmen olarak atanabilmek; bu süper bir bilgi…
Devletin verdiği çok kıymetli bir hak... Devlet, millî sporcuya diyor ki; "Sen üniversiteyi okudun mu? 10 tane de resmi maça çıktın mı? Ki yaş kategorisinin de önemi yok. Ben seni KPSS sınavına girmeden, orada puan alma zorunluluğuna sokmadan beden eğitimi öğretmeni olarak atıyorum." Ve bizim şu an A takım seviyesinde 10 beden eğitimi öğretmenimiz var. Bu öğretmenler gittikleri okulda kendileri gibi kız çocuklarını futbolcu olarak yetiştiriyor. Ve bu işi gönüllü yapıyorlar. Gönüllü scoutlarımız… Beni arıyor eski oyuncum, "Hocam bir kız çocuğu var, size yönlendireyim mi?" diyor. "Hemen gönder" diyoruz biz de… Millî Takım forması giymek her kula nasip olmaz. Rüştü Reçber Hocamızla bir sohbetimiz vardı. Biliyorsunuz kendisi A Millî Takım formasını en çok giyen oyuncu… 120 kez A Millî Takım kalesini korudu. "Hocam bir kere millî formayı giymek için üç canım olsaydı bu canlarımdan birini verirdim" dedim. O formayı giyerek sahada olmak bence her kula nasip olmayan, herkesin hayali olan bir durum…
Kendi payıma ben bile TFF çatısı altında Türk Bayrağı'na hizmet ettiğim için gurur duyuyorum…
Değil mi? Kesinlikle çok kıymetli… Siz ülkeyi temsil ediyorsunuz. Ben bir teknik direktör olarak evet bu formayı giyiyorum. Çok çok kıymetli. Ama bir sporcu olarak o sahanın içinde mücadele etmeyi hiçbir şeye değişmem. O yüzden aileler de kendileri yapamadıysa, kendi çocuklarının yapmasına
müsaade etmeli.
Kadınlar ortaya çıkan ürüne bakıyor
Tekmeye kafa atmayı, millî forma için gözünü budaktan sakınmamayı ben sadece bizim Millî Takımlarda görüyorum. Buna en yoğun şahitlik ettiğim yer de Kadın Millî Takımları. Bu duyguyu nasıl izah edebilirsiniz?
Onların bu saf duyguyu yansıtmasının en önemli nedeni ne biliyor musunuz? O kadar büyük zorluklardan geçiyorlar ki… Toplum baskısı bir yandan, aile baskısı bir yandan… İş kaygısı… Hayatı kazanma kaygısı… Dediğim o dikdörtgen sahasının içine girdikleri an kendi karakterleri ortaya çıkıyor. O güne kadarki bütün çabaların ve emeklerin karşılığını almak istiyorlar. Çünkü neden? Biz kadınların özelliği şu… Bilimsel olarak da ispatlanmış bir şey. Spor yapan erkekler skor ve kendi performansını düşünüyor. Kadınlar ise ortaya çıkan ürüne bakıyor. "Bugün takımım için ne yaptım? Bugün takım olarak nasıl oynadık? Ben takıma ne kadar katkı verebildim?" Bunu sorguluyor. Erkekse "Ne kadar koştum? Kendi performansım nasıldı? Gol attım mı? Attırdım mı?" Kendi bireysel performansının çıktılarına daha çok odaklanıyor. Biz kadınlar ortaya çıkan ürünle ilgileniyoruz. Son dönemde A takım oyuncularına hep şunu aşılıyoruz. Sizler çok kıymetli bir dönemde, çok önemli bir bayrağı taşıyorsunuz. Ya batacağız ya çıkacağız. Benim için de öyle. Biz bu dönemde kadın futbolunu çok iyi bir yere taşıyacağız, örnek olacağız kız çocuklarına… Çok iyi bir yere taşımak, kupa kazanmak, madalya almak değil. Kadın futbolunun bilinirliğini sağlamak. Benim en büyük hayalim, ülkedeki her kız çocuğunun gelişimini tamamlarken futbol topuyla mutlaka tanışması. Her maç konuşmasında ya da maçtan bir gün önceki antrenman bitiminde daire oluruz. Kızlara söylediğim tek şey şudur: Sadece kendiniz için oynamayacaksınız. Sadece benim için de oynamayacaksınız. Sizler bu ülkedeki bütün kız çocuklarının hayalleri için oynayacaksınız. O bilinçle çıkıyorlar sahaya… Ve gerçekten nefeslerinin ve enerjilerinin sonuna kadar mücadele ediyorlar ki siz de şahit oldunuz. Çok ciddi rakiplere karşı mücadeleyi asla bırakmıyorlar. Onlarla gerçekten çok gurur duyuyorum.
Oyuncuları futbol köyünden beri tanıyorum
Hocam Aralık 2019'dan bu yana Kadın A Millî Takım Teknik Direktörlüğü görevini yürütüyorsunuz. Bu süreçte 2021 Avrupa Şampiyonası Grup Elemeleri'nde Estonya'yı 4-0 yendik. Kosova ile 0-0 berabere kaldık. Diğer rakiplerimize yenilsek de dişe diş bir oyun sergiledik. Bu toparlanmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlk göreve geldiğimde, bana olan güveni hissettim. Oğuz Hocanın, Tolunay Hocanın, yönetimimizin, Hamit Altıntop Bey'in bana olan güvenini hissettim. Bu güveni kendi oyuncularıma da kanalize ettim. Evet, pandemi çok büyük olumsuzluktu, izlemeden oyuncu çağırdık. Ama en büyük avantajımız, ekip olarak futbolcuları geçmişten beri tanıyoruz. Ben oyuncuları futbol köyünden beri tanıyorum. Ebru Topçu'yu ilk futbol köyünde görmüştüm. Onun ilk millî maçında yardımcı antrenördüm Urfa'da… Ebru'nun 100. maçında Malta'da ben teknik direktördüm. Oyuncularımla birlikte gelişimimizi tamamlıyoruz. Hangi oyuncuyu nasıl motive edeceğimizi iyi biliyorduk. Yola da böyle çıktık. TFF'ye, Oğuz Hocaya, Tolunay Hocaya da çok teşekkür ediyorum. Ligin oynanmadığını bildikleri için bize antrenman yapma süresini uzattılar. Süre uzayınca da bir şekilde toparladık kızları. 2-1 yenildiğimiz Rusya maçından sonra keşke iki maç daha oynasaydık. Çünkü maç temposunu daha yeni bulmuştuk. Keşke o maç 10 dakika daha uzasaydı. Çünkü gerçekten ilk Slovenya maçına çıktığımızda kızlar 8 ay topa vurmamıştı. 8 ay topa vurmayan oyuncularla ligin 10. haftasını oynamış bir takıma karşı mücadele ettik. Çok zor iş. Ama dediğiniz gibi ezilmedik. Son saniyeye kadar mücadeleden vazgeçmeyeceğimizi hem ben hem oyuncularım çok iyi biliyorduk. Pandemi süreci büyük dezavantajdı. Ama avantaja çevirmeye çalıştık. Daha erken toplandık. Daha uzun bir süre kamp yapmaya fırsatımız oldu. Benim ve ekibimin oyuncuları geçmişten tanıyor olmamız da oyuncu seçimimizde etkili oldu. Neredeyse hemen hemen yaşı tutan, A Millî Takım'a gelmiş oyuncuların hepsini gözden geçirme fırsatı bulduk kamplarda.
2021 yılı programınızda neler var? Nerelerde mücadele edeceğiz?
2021'de karşımıza ilk çıkan Dünya Kupası… Ama kura çekimi henüz netleşmedi. Elemelerine katılıyoruz. Ama elemelere katılma şeklimiz daha netleşmedi. Dünya Kupası ilk kez 32 takımla oynanacak. Nasıl oynanacağı hakkında bilgileri şubat sonunda alacağız. Bir grupta oynayacağız diye tahmin ediyorum. Bunlar daha netleşmedi. Heyecanla kurayı bekliyoruz. Onunla ilgili de çalışmalara başladık. Antrenman planlaması, oyuncularla olan online görüşmeler. Onları nasıl hâlâ oyunun içinde tutabiliriz, bunun çalışmalarını yapıyoruz. Onlar maalesef zoom üstünden devam ediyor. Birçok oyuncumuz yurt dışına gitti. Ligleri oynayamadığımız için gelen teklifleri değerlendirdiler. Orada oynuyorlar. Onların da ligi bir kapanıyor, bir açılıyor ama en azından antrenmanlar devam ediyor. Avrupa Şampiyonası'nda son maçlarda gördüğümüz eksikliklerin üzerinde duruyoruz. Nelere ihtiyacımız var. İhtiyaç analizi yapıyoruz. Nasıl değişiklikler ya da nasıl eklemeler yaparız üzerine yoğunlaşmış durumdayız.
Sizce kadın takımlarını kadın hocalar mı çalıştırmalı? Kadınların dilinden kadınlar daha iyi anlıyor diyebilir miyiz? Bu konuda dünyadaki trend nedir?
İyi antrenörler çalıştırmalı takımları. Aslında kadın/erkek çıkmazından çok iyi antrenörden yanayım. Ama evet, kadın olarak kadın futbolcularla çalışmanın büyük avantajlarını yaşıyorum. Kadın antrenör özellikle A takım seviyesinde iletişim kurmakta çok faydalı oluyor. Çünkü bir erkek antrenör duygularını, düşüncelerini kadın oyuncuya geçirmekte zorlanabiliyorken ben onları çok iyi algılayabildiğim için duygusal dönemlerini iyi yönetebildiğimi düşünüyorum. O yüzden de avantajını yaşıyorum. Bir kadın antrenör olarak erkeklerle çalışırken de çok avantaj yaşadım. Çünkü bir şeyleri söylemek daha kolay. Kadının ağzından duyduklarında daha farklıyken, erkeklerin ağzından duyduklarında daha farklı olabiliyor.
Liglerde kadın antrenörler var mı?
Var evet, çok da mutluyum. Bu işe öncülük ettiğimiz için federasyon olarak çok gururluyum. Çünkü kadın antrenörlerimizi de bizler yetiştiriyoruz. 60'a yakın UEFA B Lisansına sahip antrenörümüz var. 10-15 antrenörümüz yardımcı antrenör ya da teknik direktör olarak çalışıyor şu an… Çok kıymetli bu… Beşiktaş şu an Bahar Özgüvenç ile anlaştı. Bizim de eski millî oyuncumuz. Çok gurur duyuyorum. Kadın antrenörlerin daha fazla olmasını çok istiyorum.
Klopp'un hayranıyım
Teknik direktör olarak kendinize örnek aldığınız isimler var mı? Türkiye'de ve dünyada hangi teknik direktörleri beğeniyorsunuz?
Hem teknik direktörlüğünü örnek aldığım hem de oyun mantalitesini çok sevdiğim ve öyle oynatmak istediğim bir Liverpool var. Jurgen Klopp var… Klopp'un gerçekten hayranıyım. Maçlarını kaçırmamaya çalışıyorum. Gece olsun, sabaha karşı olsun fark etmez. Onu Almanya'daki serüveninden beri takip ediyor ve çok da seviyorum. İnşallah tanışırım bir gün… İnsani yönü, futbola olan aşkı, tutkusu, yöntemleri benim için son derece kıymetli. İkincisi de kadınlarda Jill Ellis… Amerika Birleşik Devletleri Kadın Millî Takım Teknik Direktörlüğü görevini yaptı. Hayat hikâyesini dinlemiştim. Orada da çok büyük zorluklar vardı. Çok başarılı bir takımı çalıştırıyor olması ve çok başarılı bir takımı alıp, o baskıyı yönetmesi beni etkiledi. Aktivist oyuncuları idare etmesi ve bunlarla baş etmesi beni çok etkiledi. Jill Ellis hakkında bir belgesel var. Bunu da izledikten sonra kadına hayranlığım daha da arttı. Ben Kanada'da ABD'nin final maçını izlemiştim. ABD-Japonya maçına çıkıyor. Finale çıkıyor, sıfır ego… Oyuncularıyla olan teması, stresi yönetmeye çalışması, oyuncularla teması çok etkileyici. Şampiyon olduktan sonra bütün hareketlerini baştan sona videoya almıştım. Herkes kupayı kaldıranları çekiyordu, ben sadece onu çekip analiz etmeye çalışıyordum. Egoları çok yüksek olan star oyuncularla çalıştı. Oraya geliş noktası çok zorlu bir yolculuk… Benim için çok kıymetlidir. Takımı çok değiştirmiştir. Çok kült isimleri emekliye ayırıp, gençlerle yoluna devam etti. Çok eleştirildi. Bu eleştirileri takip etmiştim. Çok ciddi eleştirilmişti. Bir kadın olarak onların üstesinden gelme kısmı bende çok hayranlık uyandırmıştır.
Futbol elçisi olmak istiyorum
Necla Güngör Kıragası'nın futboldaki en büyük hayali nedir? Kariyerinizle ilgili planlama yaptınız mı? Bir gün yurt dışında çalışır mısınız?
Valla en büyük hayalimi biraz önce de söyledim. Bu benim sorumluluğum. Buna ister kadın, ister anne, ister teknik direktör sorumluluğu deyin… Hiç fark etmez. En büyük sorumluluğum futbolun içinde var olmak isteyen kız çocuklarına iyi bir rol model olmak ve onlara yol açmak. Dediğim gibi ben hikâyeyi yazan kişi olmak istiyorum. En büyük hayalim bu. Bunun için de çalışıyorum. Kariyer planlamama gelince, yurt dışında çalışmak istiyorum, ancak herkesin istediği gibi Avrupa'da değil… Kadın futbolunun bilinmesine katkıda bulunmak ya da kadın futbolcuları keşfetmek istediğim bir yer var… Daha doğu kökenli yerleri istiyorum. Onlara ulaşmak istiyorum. Futbol elçisi olmak istiyorum. Katar, İran, Suriye, Arap ülkelerini istiyorum. Oradaki kız çocuklarının futbolla teması olmak istiyorum. Gizli planımdı bu ama açıkladım şu an size (gülüyor). Bence ülke olarak çok stratejik bölgedeyiz. Bu stratejik bölgede o kızlara el uzatan kişi olmak istiyorum. Herkes Avrupa'ya gitmek ya da ABD'yi çalıştırmak ister. Hayır, benim hayattaki misyonumun kişiden kişiye el vermek olduğunu düşünüyorum. Çünkü ben kadın futbolu sayesinde bunu fark ettim. Kişinin hayatını değiştirmek sizin elinizde. Ve ben sadece teknik direktör olarak değil, Necla olarak kızların hayatına dokunabildiğimi hissettim. Bana çok güvenen hocalarım var, yöneticilerim var. Ama o yakın doğu dediğimiz kısımda o kızların ihtiyaç duyduğu el olmak, onlara dokunmak istiyorum.
İşi iyi yapana teslim etmek gerek
Bir gün Türkiye'de ya da dünyada profesyonel takımlarımızda bir kadını teknik direktör olarak görebilir miyiz?
Görürsünüz. Belki bir gün ben olurum. Neden olmasın? İşimizi iyi yaptıktan sonra kadını/erkeği yok. O mitleri yıkmamız lâzım. Kişilerin beyinlerindeki ketleri yıkmamız lâzım. Kadın bunu yapar, erkek bunu yapar yanlış. Cinsiyetçilik yanlış. İşi iyi yapana teslim edebildiğimiz bir dünya var. Ve bu gelecek. Ben belki 60 yaşında göreceğim. Belki benden sonra gelen kadın antrenörler bizim yaşadığımız hiçbir zorluğu yaşamayacak. Ben gerçekten çok zorluk çektim. Bu dünyada var olmak için çok çaba sarf ettim. Benden sonra gelenler daha rahat hareket ediyor. Belki beş sene sonra ben olacağım bu kişi… Bir gün gönüllü olarak yakın doğuya da gitmek istiyorum. Fırsat verilmesi halinde o kız çocuklarına dokunmak istiyorum. Necla olarak yapmak istediğim bir şey… Kariyer planımda bir takımda teknik direktörlük neden olmasın?
Pes etmeyen bir işkolik
Hocam geriye dönüp baktığınız zaman futbola ilgi duyan, futbol oynayan, ancak çeşitli sebeplerle uzaklaşmış birçok kadın var ülkemizde. Necla Güngör Kıragası neleri farklı yaptı da bugün Kadın A Millî Takım Teknik Direktörlüğü'ne kadar yükseldi? Bu işin sırrı neydi?
Ben çok şanslıydım. Şansı asla bir tarafa koymam. Benim karakterim pes etmemek üzerine kurulu. Çok inatçıyımdır. Yapacağıma inanıyorsam yaparım, pes etmem. Ne zaman pes ederim? Yapacağıma inancım bittiğinde pes ederim. Gece gündüz işkoliğim biraz da. Sizinle konuşurken bile kafamda bir sürü şey canlanıyor. Çok iş odaklıyım. Herkesten bir şey öğrenmektir meziyetim. Öğrenmek, araştırmak benim için hobi gibi. Sürekli araştırıyorum.
Futbol dışında nasıl bir hayatınız var?
Futbol dışında pek hayatım yok. Kitaplar en büyük tutkum. Kıymetli bir kütüphanem var. Yıllardır biriktiriyorum. Her kitabın içine şimdi oğlum için not yazıyorum. Kitaplarımı kimseye vermem. Her kitabın başına o günkü tarihi atarım. Altına da o dönem ne yaşıyorsam onu yazarım. Kitabın arkasına da sonucu yazarım. Her turnuvada bir kitabım vardır. Arkasına sonuçları yazarım. O sonuçlar, maç konuşmam neymiş, kitabıma koyarım. Oğluma verebileceğim tek şey kütüphanem. Ali'ye bütün yaşanmışlıklarımı, birikimlerimi o kitapların içine not tutarak vereceğim. Hobi olarak da bütün spor branşlarını takip etmeyi çok seviyorum. Eşim de basketbol tutkunu. O da futbolun içinde ama basketbolu çok seviyor. Güreşi takip ederim çok ilginçtir. Sporun her dalını takip ediyorum diyebilirim. En keyif aldığım şey de oğlumla vakit geçirmek.
Röportaj: Rasim Artagan/TamSaha
İlginizi Çekebilir