© Sporanki 2010

Neye üzüleceğimize şaşırdık !

Neye üzüleceğimize şaşırdık !

Maça giderken bu kadar ilginç duygular içinde gittiğimiz az olmuştur sanırım.
Tabi yaşadığımız o büyük heyecandan bahsetmiyorum. Benim gibi bir çok taraftar geceyi uykusuz geçirmiştir bundan eminim.
Bahsettiğim ilginç duygular, ligin 19.haftası gelmiş bir takımın yaşadığı büyük değişim ile ilgili duygulardı.
Tarihi bir maça çıkıyorduk; takımın teknik direktörü bu sezon bir kez daha değişmişti, yeni hoca Mustafa Reşit Akçay son 2 yıldır takım çalıştırmamıştı, acaba nasıl bir oyun sistemiyle, nasıl bir dizilişle oynayacaktı. Sezon başından bu yana beynimizi yaktığımız o sistem, diziliş kargaşaları, tartışmalarımız boşta kalıyordu.
Takıma 1 günde 15 transfer yapılmıştı, yenilerden kim hazır, kim değil, aralarında cezalı veya sakat var mı bilmiyorduk.
Eskilerden kim kadroya girecek, kim oynayacak, kim oynamaz kestiremiyordum.
Bildiğimiz tek şey yeni transferleri izlemek isteyen binlerce Ankaragücü sevdalısının maçta müthiş bir ambians yaşatacaklarıydı.
Gerçekten farklı bir heyecanla stada gidiyordum. İçim kıpır kıpırdı. Bu heyecanı en son Manisa’ya gidip Süper Lige çıktığımız gün yaşamıştım. Bunu bizden olmayan birinin anlama şansı veya benim bunu ona anlatma şansım da yoktu.
Bizim yaklaşık 6 aydır ne çektiğimizi asla kimse bilemez veya idrak edemezdi. Topa vuramayanları, pas veremeyenleri, şut çekmesini beceremeyenleri zoraki izleye izleye adeta futbol psikolojimiz bozulmuştu.
“Bu çile sezon sonuna kadar nasıl gider” diye düşündüğümüz bir dönemde yönetim büyük bir başarıya imza attı ve imkansızı başararak transfer yasağını kaldırdı.
Stada bu sezon adeta zoraki gidiyordum. İlk kez umutla, coşkuyla bomboş yolda Eryaman’a aktım.
Ama yukarıda belirttiğim gibi ne izleyeceğimi de açıkçası çok bilemiyordum. Bu duygu beni biraz da endişeye sevk ediyordu. Tedirgindim.
Acaba ortaya bir çorba mı çıkacaktı, yoksa kuru fasulye/pilav/soğan/cacık dörtlemesiyle muhteşem bir Türk menüsü mü?
Kafamda deli sorularla stada erkenden düştüm.
Ambians güzeldi, coşkulu taraftar yerini almaya başlamıştı. Biraz sohbetle havaya iyice girip sahaya indim.
Esameye göre yenilerden Gerson Rodrigues, Saba ve Lukasik sahadaydı. Zaten bu üçlünün ilk 11’de olması bekleniyordu. Kalan 8 oyuncu eskiydi.
Korcan ve savunma bozulmamıştı. Beklentilerin aksine Saba sağda, Gerson solda çıktı. Orgill klasik yerindeydi. Oscar ise 10 numara pozisyonunda başladı.
Kaptan Sedat ilk 11’deki yerini korurken, Polonyalı Lukasik, Sedat’la defansın önünde yakın oynamaya başladılar.
İlk başta 19 maçtır kanatlarda yaşanan o büyük sıkıntı sanki maçın başında biraz giderilecekmiş gibi göründü. Ancak Paşa’nın erken golü geldi. Daha sonra Paşa’nın bir golü daha VAR’dan döndü. İlk yarıda durum 0-1’di ancak ne olacağını kestiremiyorduk halen. Saman alevi gibi parlayıp tehlikeli pozisyonlar yakalanıyordu. Ancak uzun dönemler durgun, temposuz, etkisiz dönemlerde oluyordu. Oscar Scarione ilk yarıda sırıtıyordu. Attığı 2 golün kaymağını yemeye devam etti. Orgill yine savruktu, Gerson Rodrigues soldan sağlam ve etkili gelerek taraftarın beğenisini sağladı. Saba’da top ayağındayken etkiliydi. Ancak 2 yeni isim de topsuz oyunda fazla yoktular. 2 ön liberoda da aksamalar gözleniyordu. Saba’nın şutunun direkten dönmesi büyük talihsizlik oldu. Saba’nın 2.yarıdaki bir şutu daha direkten döndü. Bu artık Saba’nın talihsizliğinden çıkmış, Ankaragücü’nün kaderine dönüşmüştü.
İkinci yarıda sırayla İlhan, Faty ve Michalak oyuna girdiler. Bu değişimlerle Gerson Rodrigues’de kanattan ortaya doğru geldi. Bu değişim Gerson’un kalabalık Kasımpaşa savunması arasında kaybolmasını neden oldu. Gerson göze hoşa gelen hareketler yapıyordu. Ama savruk ve etkisizdi. Penaltıdan gelen golle oldukça ümitlendik. Ama oyuncu değişimleri de beklenen etkiyi yapmayınca 2.gol gelmedi ve kazanamadık.
Şimdi gelinen noktada neye üzüleceğimi bilemedim. Bu kadar kötü takımın olduğu bir ligde düşmeye en yakın aday 2 takımdan birisi olmamız üzücü.
Ankara’daki son 3 maçta rakiplerimiz konumundaki Denizli, Konya, Kasımpaşa gibi takımları yenemememiz üzücü.
Haftalardır kazanamamamız, galibiyet sevinci yaşayamamak üzücü.
Tribünleri dolduran taraftarın emeğine, zaman ve para kaybına mı üzülelim.
Bu kadar hoca değişimine rağmen bir türlü çare bulunamamasına mı üzülelim.
Yeni transferlerin de çare olamadığına mı üzülelim.
Yapılan transferler içinde bir tane 10 veya 8 numara pozisyonunda oynayacak oyuncunun alınmamasına mı üzülelim.
Maçın ikinci yarısında taraftarın durgunlaşan takımı ateşleyememesine mi üzülelim.
Yönetimin bunca çabasına rağmen halen düzlüğe çıkılamamasına mı üzülelim.
Ve yoksa ben kendi yaşadığım travmaya mı üzüleyim.
Üzülecek o kadar çok şey var ki !
Tabii Halil Umut Meler’i es geçmek olmaz. Gerçekten şaşırmıyorum artık. Çünkü Ankaragücü’ne karşı yanlı bu hakemler. Orgill’in pozisyonunda 1 değil, 2 kez penaltı var. Ve bunu hakem göremiyor VAR verdiriyor. Gözünün önünde oluyor hoca görmüyor musun? Tabii Orgill’in net penaltısını VAR’la veren hakem Pinto’nun topunda Paşa’lı oyuncunun kolunu kaçırır gibi yapıp topu kesmesine penaltı verir mi? Vermez. Vermedi de…
Maçın ardından düzenlenen basın toplantısında teknik direktör Mustafa Reşit Akçay’a şöyle bir soru yönelttim. “Yönetim size güvendi 15 maç kala geldiniz, şimdi 14 maç kaldı. Ankaragücü kümede kalabilir diyebiliyor musunuz?”.
Akçay’ın cevabı da net oldu.”Diyorum. Umut tükendiğinde insan olarak zaten siz bitersiniz…”
Evet çok çok büyük hayal kırıklığı yaşıyorum ama umudumu kaybetmek istemiyorum.
ORHAN SAL

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER