Başkent derbisinde Gençlerbirliği ve Ankaragücü karşı karşıya geldi. Ankaragücü maçın başından sonuna kadar üstün oynadığı maçta Gençlerbirliği’ni 3-0 gibi net bir skorla yenerek büyük bir zaferle sahadan ayrıldı.
Ankaragücü puan cetvelinde büyük bir avantaja imza atarak son 14 haftaya giriyor. Ümraniyespor’a 3, BB. Erzurumspor’a 7, Bandırmaspor’a 9, Eyüpspor’a da 11 puan fark atılmış durumda.
Ankaragücü’nde gelinen noktada, bugün için çok da oynanan futboldan filan bahsetmeye gerek yok diye düşünüyorum.
Şu anki tabloyu ortaya çıkaran 2 isimden bahsetmek istiyorum. Faruk Koca ve Mustafa Dalcı. Faruk Koca sezon başından bu yana çok ama çok ağır eleştiriler aldı.
Eleştiriler 2 konudaydı.
1-Transfer politikasının yanlışlığı.
2- Mustafa Dalcı tercihi.
Peki gelinen noktada durum nedir?
1-Transferlerin yanlış olmadığı görüldü.
2- Mustafa Dalcı tercihinin yanlış olmadığı görüldü.
Elbette Faruk Koca, tek başına takımı bu seviyeye getirmedi, mali işlerden, Beştepe sahasındaki çimcisine kadar , storelerden yemekhanedeki aşçısına kadar mutlaka ekibiyle birlikte eli her yere değmiştir. Çünkü böyle büyük işler bir ekip işidir.
Tabii en önemli artı mali işlerin düzelmesi oldu. Takımda ödemeler düzenli yapıldı. Futbolcunun kafası rahattı. Sadece futbola odaklandılar.
Başarının diğer bir mimarı Mustafa Dalcı. Mustafa Hoca, çok ağır eleştiriler aldı. Eleştiriler öyle böyle değildi. Ciddi anlamda çok ağır eleştiriler yapıldı. Hakaretler yedi. Ama yılmadı. Hiç arkasına dönüp bu eleştirileri yapan tribünlere tek kelime etmedi. Efendiliğini bozmadı. Tabii ki oda Faruk Koca gibi tek başına bazı şeyleri başarmadı. Yardımcı antrenöründen, sağlık ekibine, futbolcusundan malzemecisine kadar takımda etkisini gösterdi. İdeal 11 ve sistem kurdu. Oynattığı futbol çok eleştiri alsa bile 3-4 maç harici takımın kötü futbol oynadığını da düşünmüyorum. Zaten ben kötüyken kötü, iyiyken iyi demeyi bilen bir insanım.
Faruk Koca kulüpte, Mustafa Dalcı’da sahada liderliklerini gösterdiler. Ve gelinen noktaya takımı getirdiler.
Bana göre şu anki başarılı tablonun 2 önemli nedeni var.
1- Kulüpte mali işlerin düzene girmesi ve ödemelerin düzgün yapılması.
2- Takımda birlik beraberliğin ve kenetlenmenin sağlanmış olmadı.
Peki her şey bitti mi? Hayır.
Asla bitmedi.
Gevşememek lazım!
Yoksa cezayı kesiverirler. Çünkü çok transfer yapan takımlarla maçlar oynanacak.
Daha 1.Hafta yeni başlıyormuş gibi aynı ciddiyetle, aynı disiplinle İstanbulspor maçına çıkmak lazım. Sonra da maç maç giderek hedefe uzanmak lazım.
Ama yolun yarısını geçtiğimiz kesin.
Puan cetvelindeki puanlara bakarsak müthiş bir avantaj yakalamış durumdayız.
Üstelik bu hafta sonu BS.Ümraniyespor – BB. Erzurumspor ve Eyüpspor – RH Bandırmaspor maçları var. Ankaragücü’nün kazanması halinde bu maçlardan gelecek sonuçlarla tarihi bir avantajı yakalamış oluruz.
Mustafa Hoca’nın Gençlerbirliği maçındaki bir artısı da genç oyuncu Atakan Dama’yı kazanmış olması oldu. Hocayla kulüpteki tanışma toplantısında genç oyuncularla ilgili biraz da sert geçen diyalogumuz olmuştu. Orada şunu söylemişti. “Ben alt yapıcıyım. Oyuncunun ne zaman hazır hale gelip gelmediğini bilirim. Oyuncu hazır olmadı mı oynatmam. Hazır olunca oynatırım” demişti. Sanırım Atakan Dama’yı hazır hale getirdi. Yaklaşık 15 dakika sahada kalan Atakan çok olumlu sinyaller verdi.
Hem tecrübelilerle şampiyon olup, hem de böyle gençleri ortaya atabilirse gerçekten büyük bir iş başarmış olacaktır. Hem Atakan’ı, hem de diğer gençleri bundan sonra daha çok sahada görmek isteriz.
Son sözlerim vefakar Ankaragücü taraftarına olsun.
Artık bu takım yalnız yürümemeli. Bu takım hedefe koşuyor. Hedefe taraftarlarla birlikte koşmanın zamanıdır.
Ankaragücü taraftarını anlatmaya gerek yok. En kötü şartlarda, bu takımı dipsiz kuyudan çıkardılar.
Tabii bu sezon pandemiydi, aşıydı, ekonomik sıkıntılardı, açık kanalda maçdı, ligden düşmüş olmanın verdiği kırgınlıklardı her şey var. Ama bu saatten sonra bu takım yalnız kalırsa, bu Ankaragücü taraftarına yakışmaz! Bu da böyle bilinsin. İstanbulspor maçında Eryaman Stadı dolup taşmalı. Şu maça gelmemenin yukarıda saydığım mazeretlerden hiç birisinin geçerli olmaması gerekir diye düşünüyorum.
ORHAN SAL
Yorum Yazın