Yaklaşık 40 yıldır Gençlerbirliği’ni takip ederim. Ligden düştüğü sezonlar dahil olmak üzere sahada bu kadar aciz duruma düşen bir Gençlerbirliği takımı izlediğimi hatırlamıyorum. Takım dediğime bakmayın. Sahaya tespih taneleri gibi gelişigüzel saçılmış 11 oyuncuya takım demek futbolun esaslarına aykırı… Aralarında hiçbir uyum olmaksızın içlerinden geldiği gibi hareket eden oyuncu grubu diye nitelendirmek daha doğru olur. Kesinlikle futbolcuları suçlamıyorum. Zira takım olmayı başarabilmiş bir amatör takım bile daha iyi oyun ortaya koyar. Savunmada bu kadar açık vermez. Bireysel yetenekleri yetmiyorsa bile takım halinde hareket ederek daha etkili ataklar yapar. O halde suçlu kim?
Bu maç özelinde Mustafa Kaplan Hoca’yı suçlamak şöyle dursun, vücut dilinin anlattığı umutsuzluk ve çaresizlik içimde öfkeden ziyade acıma duygusu uyandırdı. “Ne verdin ki elime, ne süreyim yüzüne” denir ya, takımın hocası Guardiola ya da Morinho olsa dahi sonuç değişmezdi. “Bu kadroyu Mustafa Kaplan oluşturmadı mı?” diyeceksiniz. Neredeyse tüm oyuncuların aynı menajerden alındığı bir kulüpte hocaya böyle bir yetki verirler mi sandınız? Siz bakmayın sorumluluğu üzerine almasına. Belli ki yönetimle arasını iyi tutabilmek için suçu üstleniyor, zira başka bir kulüpte aynı pozisyonda görev almasının pek mümkün olamayacağının farkında.
Salgın bir önceki sezonun ortasında başladı. Ligden düşme kaldırıldı. Sıkışık takvim ve yoğun maç trafiğinden dolayı üç günde bir maç oynanacağı sezon başından belliydi. Çabuk sakatlanan, çıtkırıldım, nefesi yetmeyen, müzmin sakat, yaşı ileri oyuncuların büyük sorunlar yaşayacağı aşikardı. Gençlerbirliği ne yaptı? Avrupa kulüpleri arasında yaş ortalaması en yüksek oyuncuları transfer eden kulüp oldu! Hücum hattını önceki sezonu zorlukla çıkaran, sezon boyunca maçların neredeyse yarısında oynayamayan yaşı ileri, kariyerinin sonuna gelmiş futbolculara emanet etti… Bu oyuncular yüksek maliyetlerine rağmen sezon başından beri bırakın verimli olmayı, sahaya bile nadiren çıktılar… Santrfor mevkisinde oynayan Stancu, Sio, İlker ve Ayite’nin 19 maçta attığı toplam gol sayısı sadece 2! Sezon başından beri Süper Lig seviyesinde performans gösteren 1 kaleci, 2 sağ bek, 3 stoper, 4 ön libero 5 merkez orta saha ve 6 sol açık oynayamadığında anlaşıldı ki alternatifleri yokmuş. Bakın 6 oyuncu sayabildim. Diğer mevkilerin eksikliği hiç hissedilmedi çünkü zaten boştu.
Gençlerbirliği taraftarlarının düşüncesi ara transfer dönemine kadar lige havlu atmayacak kadar puan toplayıp takımın eksik bölgelerine takviye yapılması yönündeydi. Şans hep Gençlerbirliği’nin yanında oldu. Oynadığı futbolun çok üzerinde puanlar toplayıp ara transfer dönemine düşme hattının üzerinde girdi. Ancak yönetimin planları başkaydı. Hemen en iyi oyuncusunu alelacele satıp eksikler için altyapıya yöneldi! Altyapıdan gelen oyuncuları tecrübeli oyuncuların yanında birer birer sahaya sürerseniz kazanırsınız. Ancak acemiler ordusunu hep birlikte oynatırsanız işte böyle ezilirsiniz!
Bugün Gençlerbirliği kadrosundaki kalite eksikliği çok bariz bir şekilde göze çarpıyor. Takım organizasyonundaki bozukluk da her geçen gün azalacağına artıyor. Ara transfer döneminin bitmesine yaklaşık 10 gün kaldı. Tüm kulüpler kadrolarını takviye edip maçlarına yeni transferleriyle çıkarken Gençlerbirliği’nin hiç bir transfer girişimini işitmedik.
Bireysel performansların her geçen gün düştüğü, oyunculardaki vurdumduymazlığın her maçta biraz daha arttığı bir ortamda ilk aklınıza gelen teknik kadroda bir kan değişikliği olur. “Hoca gitsin sendromu” başlıklı yazımla hoca değişikliklerine şiddetle karşı çıkmama rağmen yönetimin Mustafa Kaplan ısrarını anlamakta ben bile güçlük çekiyorum. Son 3 maçta yenen 13 gol ve sahadaki aciz görüntü anlayana çok net bir mesaj veriyor.
Kulübün başında becerikli bir yönetim olsaydı şok tedbir olarak teknik kadroyu değiştirip, 3-4 nokta transfer ile lige tutunmak mümkün olabilirdi. Ancak kötü yönetilen kulüpler arasında son yıllarda birinciliği hiç bir kulübe kaptırmayan Gençlerbirliği için maalesef bence hiç umut yok. Muhtemelen ara transfer sezonu ıskalanacak ve bundan sonra oynanacak her maç ayrı bir ızdıraba dönüşecek. Ligin sonuncusu olarak alt liglere yolculuk başlayacak. Nasıl ki başarısız olan hocalar gönderiliyor, tek çare kulübü bu hale getiren yönetimin değiştirilmesi. Bunu yapabilecek güç delegelerin iradesi. Delegelerin iradesi naylon üyelerle ipotek altına alınmış. O halde yapacak bir şey yok, geçmiş olsun…
Yorum Yazın