Sporanki canlı yayınında Gençlerbirliği - Çaykur Rizespor maçı değerlendirildi...
İşte o yayın:
https://www.youtube.com/watch?v=mT6UW1q484o&t=64s
Gençlerbirliği yıkılmıyor. Rizespor müsabakası kaçıncı “tamam mı devam mı” maçıydı sayamadım. Şu yaşanan aksiliklere bakar mısınız? Erzurum maçında son saniyede kaçan galibiyet, kaybedilen başkent derbisi, 2-0 önde iken son 15 dakikada Sivas’a verilen 3 puan, takımın en önemli oyuncularının covid nedeniyle oynamaması, yedi eksik oyuncuya rağmen Kayseri’de tam “kazandık” derken yenen gol... Bunlardan sadece biri bile takımın inancının kırılıp lige havlu atması için yeterliydi. Kayseri’ye giderken özellikle savunma hattında öylesine önemli eksikler vardı ki rakip takımın teknik direktörüne seçme hakkı verilseydi bu oyuncuların sahada olmamasını tercih ederdi. “Mucize olacaksa yedi eksikle de olur” düşüncesiyle göle maya çaldık. Tuttu. Bu takımın genlerinde keçi inadı var.
Zaten dar olan kadrodan her hafta oyuncu eksilmesine rağmen Gençlerbirliği’nin oynadığı futbol her maçta gelişim gösterdi. İlk dört maçta sadece savunma yapan ve mücadele eden Gençlerbirliği sonraki haftalarda savunmada açık vermeyen, etkili ani ataklar yapan bir görünüme büründü. Kayseri ve Rize maçlarında ise topa hakim olan, oyunu kontrol eden, set oyununda rakip savunmayı aşıp pozisyonlar bulabilen bir takım olmayı başardı. Ankaragücü maçında 45 dakika kontrol edebildiği oyunun süresi Sivas maçında 60 dakikaya Kayseri ve Rize maçlarında 90 dakikaya yükseldi.
Oyuncuların bireysel performansı da takım oyunu ve uyumu ile birlikte büyük gelişim gösterdi. “Oyun kurucu yok” diyorduk. Bir de baktık ki Piris Motta aslında çok iyi oyun kurucuymuş. Takımın gol sorununu çözsün diye transfer edilen Sandro Lima bunu başaramasa da adeta bir orta saha oyuncusu gibi savunma yapan, hava toplarında rakip savunmayı karıştıran, geçiş oyununda savunma ile hücum hattı arasında köprü olan bir role büründü. Halil İbrahim oynadıkça sezgileri gelişti. Kendisi hata yapmadığı gibi savunmada oluşan gedikleri de kapatmaya başladı. Daha bir kaç ay öncesine kadar Hacettepe’de forma giyen Metehan ilk forma şansı bulduğu maçta sanki on yıldır Süper Lig’de oynuyor gibiydi. Stoper yokluğundan bekleri göbekte oynatırken şimdi Arda, Metehan, Mustafa Akbaş, Diego arasında tercih yapmakta zorlanıyoruz. Johanson’un karşısında oynayan forvetin işi bundan sonra çok zor, zira Johanson’u takip etmezse top mermisi gibi şutlar çıkarıyor. Mecburen oynatmak zorunda kaldığımız Mustafa Seyhan öyle bir performans sergiledi ki “Daha önce neden oynatılmamış” diye hayıflandık. Müthiş bir dönüş gösteren Stancu son maçlarda kariyerinin en verimli dönemini yaşıyor. Usta işi vuruşlarla takıma hayat veriyor. Rizespor maçında Candeias başka bir oyun oynadı. Hem savunmada, hem hücumda yapılması gereken herşeyi yaptı. Ciddi sağlık sorunları yaşayan Sio’nun sahalara dönüp bir de gol atmasına hem takımımız hem de Sio adına çok sevindik.
Oyuncuların performansı durup dururken artmadı. Özcan Hoca’nın takıma kazandırdığı fiziksel güç, elindeki malzemeyi en verimli şekilde kullanması ve oyuncuları ile arasında oluşturduğu doğru iletişim bu gelişimi sağladı. Rizespor maçından sonra “Kışa direnen çam ağacı gibiyiz. Karanlıkta bile buğulu cama güneş çizebilecek kadar karakter gösteriyoruz. Sio gibi yaşamak istiyoruz” dedi. Hoca’nın başarmayı ne kadar çok istediğini bu sözlerinden anlıyoruz. İmkansızı başarmak için bir hayaliniz olması gerekir. Bu mücadele ancak ayakta alkışlanır.
Beş final maçı kaldı. Gençlerbirliği puan olarak rakiplerinin gerisinde olsa da oyun ve moral olarak çok önünde. Fenerbahçe galibiyetinden sonra “Bir nal bulduk, geriye üç nal ile bir at kaldı.” demiştim. Bence şu anda atı da bulduk. Geriye sadece üç nal bulmak kaldı. Özcan Hoca geldikten sonra puan kaybettiği maçlarda bile kırılma anları lehine sonuçlansa galip gelebilirdi Gençlerbirliği. Bundan sonra oynayacağı maçların hepsinde üç puan ortada. İyi konsantre olan, mücadele eden, üç puanı rakibinden daha çok isteyen ve futbol şansı yanında olan kazanacak.
Gençlerbirliği’nin kendi çocukları kulübüne sahip çıkıyor. Yürekten oynuyorlar. Yabancı oyuncular da gençlerin bu cansiparane oyununu görünce kayıtsız kalamıyor. Hayati maçlardan önemli eksiklerine rağmen alnının akıyla çıkan Gençlerbirliği bundan sonra tam kadro ile çıkacağı maçlarda istediğini alacaktır. Çam ağaçları kış gelse de yapraklarını dökmez. Düşmeyi hak eden takımlar dururken Gençlerbirliği lige veda ederse futbolun adaleti isyan eder. Bu öykü mutlu sonla bitmeli.
Yorum Yazın