Anadolu topraklarında görmeye alıştığımız “Hoca Gitsin” sendromunun en yaygın olduğu yerler Ankara ve çevresidir. Eski Bizans’ın başkentinde de yoğun olarak rastlanmaktadır. Semptomları hayata karşı küskünlük, nedeni bilinmeyen sinirlilik hali ve insanın içinin adeta kabız olmuş gibi sıkılmasıdır. Bulaşıcılığı çok yüksektir. Sendromlu birisi ile iletişime geçmeniz halinde etkilenmeniz kaçınılmazdır, zira sendromlu kişilerin ikna yeteneği çok yüksektir. Hatta bu şahıslarla temas eden kişi hocanın kendisi olsa bile ikna olup her gördüğüne “benim gitmem lazım” diye haykırarak yollara düştüğü gözlemlenmiştir.
Hastalığın uzun yıllardır var olduğu bilinmekle beraber bu denli yaygınlaşması bir kulübümüzün aynı sezonda beş hoca değiştirmesine rağmen ligde kalmasından sonra olmuştur. Hoca gittikten sonra geçici bir rahatlama, semptomlarda azalma olsa da bu hastalığın tedavisi bulunmamaktadır. Kısa bir süre sonra tekrar nüksetmektedir. Her mevsim görülebilmekle beraber en yaygın olduğu dönem sezonun 5. ile 10. haftalarıdır. Hastalığa yakalanan kişi, takımının evinde oynadığı her maçı kazanmasını, deplasmanda oynağı maçlardan puan almasını beklemektedir. Sendromlu kişiler bu beklentinin karşılanamadığı durumlarda önceleri adeta birinin kulağına “hoca gitsin” diye fısıldadığını, kötü sonuçların devam etmesi halinde bu sesin beyinlerinde yankılandığını ve dayanılmaz bir hal aldığını bildirmişlerdir.
“Hoca gitsin” sendromlu kişilerin hedefi olmak için mahallenin kasabına benzemek bile yeterlidir. “Hoca değil” diyerek takımdan gönderilen bir teknik direktörün sayısız şampiyonlukları arasında 1 dünya, 2 Avrupa Şampiyon Kulüpler şampiyonluğu vardır. Anlaşılan sahada oynanan futbola kimse bakmıyor ancak bu ülkede başarılı olduğu halde “giyinmesini bilmiyor”, “pantolonu ütüsüz”, “ayakkabısı boyasız”, ”saç traşı demode” “çok genç”, “çok yaşlı” gerekçeleriyle hedef alınan teknik direktörler olmuştur. Bu durumdan kaçınmak için teatral yeteneklerini geliştiren, sahada takla atan hocaların bile akıbeti değişmemiştir.
Sezona kötü başlayıp ligin dibine demir atan bir takımın yönetimi tahmin edeceğiniz üzere hoca değiştirir. Zira elinde sadece çekiç olan kişi her şeyi çivi olarak görür. Ne yapsın adam, kendini gönderecek değil ya… Futbolcu transferi kapalı. Açık olsa bile maliyeti yüksek. Yeni hocaya “Hocam takımı ligde bırakırsanız size minnettar kalırız” der. Yeni hoca takımı ligde tutmak şöyle dursun şampiyonluk yarışının içine sokar. Alınan bir iki kötü sonuçtan sonra aynı yöneticiler “Yahu aslında bizim takım çok iyiymiş de hoca oynatamıyor. Hoca gitsin.” demeye başlarlar.
Bir başka teknik direktör takımını bir üst lige çıkarır. Bu sefer de “Genç oyunculara şans tanımadı” diye eleştirilir. Bu eleştiriyi yapanlar hocanın kredisinin en fazla 3 maç olduğunu, genç oyuncuları eğitecek zamanının olmayacağını bilmezmiş gibi konuşur. “Hoca gitsin” sendromu insanın aklını başından alır.
Bu defa hocamız “ligden düştü” gözüyle bakılan bir takımın başına gelmiştir. 14 maçta 27 puan toplar ve takımını orta sıralara taşır. Ancak ne hikmetse yeni sezonda kulübü onunla çalışmayı düşünmez. Bu ülkede hiç bir başarı cezasız kalmaz çünkü… Yeni takımında transferler geç yapıldığı için sezon başı kampı verimli olamaz. Hakem hataları, bireysel hatalar, hastalıklar, sakatlıklar derken bir türlü istenen sonuçlar alınamaz. Kaçan penaltının, boş kaleye atılamayan golün, kale sahasından dışarı vurulan topun, kalecinin yediği hatalı golün sorumlusu teknik direktördür. Hocalığı daha ilk maçtan itibaren tartışılmaya başlanmıştır bile…
Düşünün bir iş yerinde çalışıyorsunuz ve yöneticiniz sürekli eleştiriliyor. Hatta bir iki hafta içinde gönderileceği konuşuluyor. İnsansınız, bir süre sonra siz de verdiği kararları sorgulayıp itaatsizlik yapmaya başlarsınız. Sonra da disiplini sağlayamıyor diye suçlanır. Adamın üzerine benzini döküp yakıyorsunuz. Yanarken “Neden çığlık atıp bizi rahatsız ediyorsun?” diye kızıyorsunuz.
Siz de hocanızın gitmesini istiyorsanız bu süreci hızlandırmak için ufak bir ipucu vereyim. Teknik direktörü istifaya davet ettiğinizde bu süreç zaman alır ancak yönetimi istifaya çağırırsanız anında hocayı değiştirirler. Satranç oyununda şahı kurtarmak için piyon feda edersiniz ya, yönetimi zor durumda bırakırsanız hocayı feda ederler.
“Öldürmez, süründürür” derler ya işte “Hoca gitsin” sendromu böyle bir rahatsızlıktır. Maske, mesafe, hijyen işe yaramaz. Aşısı, tedavisi yoktur. Büyük başarılar uzun soluklu, sistematik ve disiplinli çalışmalar sonucunda gelir. Başarısızlığı garantiye almanın en etkili yöntemidir istikrarsızlık. Gelen gideni aratır sözünün doğru olduğuna defalarca şahit olmadık mı? Hala “hoca gitsin” diyor musunuz? Gözünüz aydın, gitti bile…
Yorum Yazın