Öncelikle bir teşekkür borcum olsun. Son yazdığım “Ankaragüçlüler” başlıklı yazıma bir çok platformdan belki de yüzlerce teşekkür ve takdir geldi. Ben de herkese teşekkür ederim. Bu zor günleri ezik değil, dik durarak aşmak gerekli. Ankaragüçlüler de dik duruşlarını gösterdiler ve yapılması gereken her şeyi yaptılar.
Faruk Koca, Sincan Cezaevi’nden çıkana kadar Tandoğan’da nöbet tuttular. Faruk Koca’yı Tandoğan’da binlerce kişinin katılımıyla çok görkemli bir şekilde karşıladılar ve hem günlük hayatta, hem de sosyal medyada kulüplerini müthiş savundular.
Evet yapılan eylem yanlıştı, süreç de bununla paralel olarak zor geçti. Ancak daha sona olayların soğuması ile, bir çok konuda Faruk Koca’nın haklılığı dile getirildi. TFF Başkanı dahil olmak üzere, bir çok kulüp başkanı “Faruk Koca bu işi yaptı ama neden yaptı!” söylemini dillendirmeye başladılar.
Olaydan sonra genelde olayın sebeplerini araştırmadan, direkt sonuca yönelik paylaşımlar yapıldı. Hatta derin analiz ve değerlendirme yapılma şansı olmayan, sığ ve boş bir zemin olan sosyal medyada idam sehpaları kuruldu.
Faruk Koca’nın eylemini kendisi dahil kimse tasvip etmedi. Ama bir insanın üzerine bu kadar fazla gidilmemeliydi.
Bu arada Halil Umut Meler, Hürriyet Gazetesi’ne verdiği röportajda kendisini ele verdi. Meler’in röportajının çıktığı gün, kulüp tarafından maç sonrası yaşananlar servis edildi. Servis edilen görüntülerde Meler’in çok ağır bir şekilde suçladığı Emre Belözoğlu’nun Halil Umut Meler’in yanına gittiği, onun koluna girerek odasına dostane bir şekilde götürdüğü, sohbeti ve özürü görülüyordu. Meler, bu röportajıyla zaten olmayan inandırıcılığını, adeta eksilere düşürdü. Ona destek olanlar bile, ona hakaret etmeye başladılar.
Tabii olayın Emre Belözoğlu tarafı da başka bir dik duruş hikayesiydi. Emre Belözoğlu, kamuoyunda yıllardır çok tartışılan bir isim. Belki de en çok tartışılan 2-3 futbol adamından birisi. Ama o yıllardır bunu hiç umursamamıştı. Güçlü karakteri ile ayakta kalmaya başarmıştı.
Ankara’da oynanan Trabzonspor maçında bana göre o da iflas etti. Zaten çok yorgun görünüyordu. Maç bitmeden de tansiyon nedeniyle Abdullah Avcı’ya veda ederek sahadan içeri girdi. Tabii bu şekil bir davranış olunca “Acaba veda mı ediyor?” şeklinde sosyal medyaya malzeme de çıkmıştı. Maçın devre arasında Radyo Gol’den arkadaşımız Merih maçın değerlendirmesini canlı yayında aldı benden. Maç sonu da bağlanmak üzere sözleştik ve maçın ardından hemen de arayarak, “Emre Hoca acaba istifa mı ediyor?” diye canlı yayında sordu. Ben de, bana göre istifa etmesinin söz konusu olmadığını durumu araştırıp hemen bilgi vereceğimi söyledim. O anda önümden telaşlı telaşlı Orhan Ak geçiyordu. Ona sordum o da bilmediğini söyledi ve soyunma odasına yöneldi. Hemen akabinde öğrendik ki, tansiyon sorunu nedeniyle maç bitmeden içeri girmiş.
Daha sonra hoca basın toplantısına geldi. Direkt sağlığını sordum; iyi olduğunu söyledi. Ama iyi değildi, iyi görünmüyordu. Çok yorgun ve bitkindi. Bu net olarak belliydi.
Basın toplantısının ardından, bir Ankaragüçlü arkadaşımız yiğenlerini storeden 2 adet çocuk forması almış onları Emre Belözoğlu’na imzalattırmak için maçtan önce bana vermişti. Hemen gittim rica ettim, sağolsun imzaladı. Yakından bir kez daha süzdüm. Gerçekten çok yorgun ve bitkin görünüyordu.
Emre Belözoğlu’nu tarihte hiç böyle görmemiştim. Güçlü karakteri olaylarda hep dimdik durmuştu. Ama bu kez yıpranmıştı. O zaman Ankaragücü’nün farkını bir kez daha test ettim.
Evet burası bir FB, GS veya BJK değil. Ama burası da Ankaragücü, en az bu kulüpler kadar büyük camia. Büyük camiaların derdi de büyük olur. Yıpratır, yorar. Belözoğlu’da yorgun ve bitkindi.
Basın toplantısında çaresizliğini de belli etti. “Takım görüyorum her şeyi yapıyor, ama yetmiyor!” dedi. Bu ne demek? Bu “yetersiziz ve transfer yapmamız gerekli” demekti. Ama hiçbir oyuncusunu da ateşe atmadı. Hepsine sahip çıktı. Çünkü Alanya maçına eldeki mevcut kadroyla çıkması gerekiyordu.
Bu durumda Alanyaspor maçına çıkıldı. Kadroda zaten dar ve yetersizken bir de Ali Sowe, Garry Rodrigues, Tolga Ciğerci, Alper Uludağ ve Cephas maçta yer alamadılar. Kadro iyice daraldı. Üstelik Alanyaspor’da son haftaların en formda takımlarından biriydi.
Belözoğlu elinde bulunan en ideale yakın kadroyla Alanya’da sahadaydı. Bir tek Macheda ısrarını anlayamıyorum. Bu oyuncuya şans verildiği kadar Sıraç oynasaydı şimdi belki bir oyuncu kazanmıştık.
Sistem olarak sarı – lacivertliler yine bekleyerek oynadılar. Maç öncesi beklediğimiz de buydu. Bu şekilde stabil 42 dakika vasat ama istenen tempoda devam etti. Ancak bu dakikada Efkan Bekiroğlu’nun saçma sapan bir hareketi vardı ve kırmız kartla cezalandırıldı. Efkan’ın bu hareketini anlamlandıramadım. Değer miydi, sahanın o bölgesinde gerek var mıydı? Ne düşündü de rakibin aşil tendonuna bastı bilemiyorum. Ama takımını adeta yakacaktı. Kırmızıyla denge bozuldu. Psikolojik üstünlük Alanya’ya geçti.
İkinci yarının başında Belözoğlu güzel bir değişim yaptı. Verimsiz Macheda yerine, savaşçı Atakan Çankaya’yı sahaya sürdü ve defansı kalabalıklaştırdı.
Ancak Balkoveç’in hesapta olmayan golü dengeleri bozdu. Bu arada inanılmaz bir yağış başladı.
Şartlar Ankaragücü alehine gelişiyordu ki, Leroy Fer’in kırmızı kartı geldi. Biraz sonra da Pedrinho’nun asistinde Radakoviç’in aylardır beklediğimiz golü.
İşte bu sahada ancak böyle golü bulabilirdin. Sırp oyuncu geçen sezon ki Adana Demirspor maçından sonra yine bir hava golü atmayı başardı ve tribünlere koştu.
Bu arada armayı öpmesiyle de gönülleri kazandı. Yaptığı büyük hatalardan dolayı kırdığı kalpleri tamir etti.
Kuşkusuz maçın adamı Radakoviç’ti. İkinci yarıdaki bir pozisyonda neredeyse bütün Alanyaspor takımına kafa tutmasıyla taraftarın kalbine girdi ve bizden de “Cengaver!” ünvanını aldı.
1-1’den sonra maçın tehir edilmemesi ve aşırı yağış bence Ankaragücü’nün işine yaradı. Maçı teslim alan yağmur, sonucu da belirledi 1-1.
Artık takımın şöyle bir silkinmesi ve kendine gelmesi lazım.
Umarım Radakoviç’in savaşı takıma da yansır.
Zorlu bir Kasımpaşa maçı ve eksik bir takım var ortada.
Dileriz birkaç kaliteli transfer yapılır da, Paşa maçına daha güçlü bir kadroyla çıkılır.
Son sözüm de hep takdir ettiğimiz Emre Belözoğlu’na olsun. Sahiplendi, gönülleri kazandı. Çok da iyi yaptı. Ancak maç sonu hakemleri bence ağzına almasın. Çünkü medya, sosyal medya hesaplarından onun hep hakem söylemlerini gündeme getiriyor ve sanki Emre Hoca’nın hakemden başka bir şey konuşmuyormuş gibi bir hava estiriliyor. Bu da kendisine zarar veriyor.
Tüm iyi niyetimle ve hakemler konusunda Emre hocayla aynı paralelde düşünen biri olarak söylüyorum; hocam hakem işlerini bir süreliğine buzdolabına koy. Bırak onlar hakkında yönetim konuşsun, sen sahaya bak! Senin İçin en hayırlısı bu olur…
ORHAN SAL
Uzun bir zamandan sonra dün sahada Ankaragücü ruhunu gördüm. İşte bu dedim. Futbolcu kadromuzun kalitesi ve yeteneği ortada ! bunu biliyoruz. Ancak futbol oynamaya elverişsiz hava durumu , göle dönüşen saha zemininde iyi mücadele ederek hatta savaşarak o ruhu bize gösterdiler. Öyleki maçın hakemine devem etmek istediklerini söylediler. İnanmışlar ve kafaya koymuşlar . Puan yada puanları alacaklar. Zaten Radokoviç maç sonu açıklamasında bu takım bu maçı bitirmeyi hak ediyor demişti. Radokoviçin bu maç için söylüyorum ; sahadaki duruşu ve oyunu 90 'lı yıllarda Ankaragücü'nde stoper oynayan Hamit'i hatırlattı. Biz o zamanlar arkadaşlar arasında savaşan şahin diyorduk kendisine. Faruk Koca'nın başkanlıktan ayrılması ,cezaevine girip çıkması sürecinde tüm Türkiye Ankaragücü'nün üzerine geldi. İstanbul medyası Emre hocaya psikolojik baskı yaparak istifaya zorladı. Emre Belezoğlu güçlü karakteri ile dimdik ayakta durmasını bildi. Kendisine yakışanı yaptı. Takımı bırakmadı. Bizim taraftarla Emre hocanın kimyası birbirine uyuyor diye düşünüyorum. Güçlü karakter, agresif ,inatçı ve hırslı olması tamda bizi Ankaragücü taraftarını yansıtıyor. Dün oynanan maç için hocayı ve tüm takımı verdikleri mücadeleden dolayı canı gönülden kutluyorum. Bu ruhu diğer maçlarda görmeyi ümit ediyorum. Kıymetli Orhan ağabey 10 Ocak çalışan gazeteciler gününü kutluyor , formalar için teşekkür ediyorum.
SİNAN YURTSEVEN
11-01-2024 00:42