Yanlış planlamanın bedeli
Mert Nobre ile yollarını ayırıp, takımın başına sportif direktörlük görevini yürüten Mustafa Kaplan'ı getiren Gençlerbirliği, Süper Lig'in 9.haftasında Eryaman Stadında Fenerbahçe'yi konuk etti.
İstanbul temsilcisi, karşılaşmanın 14.dakikasında, Mert Hakan Yandaş ile 1-0 öne geçti. Ardından 31. Dakikada Diego Angelo, Gençlerbirliği'nin bu sezon Süper Lig'deki ilk kafa golünü atarak skoru 1-1'e getirdi. Bu golden 7 dakika sonra, sağ bek bölgesinde devşirme olarak oynayan Halil İbrahim Pehlivan'ın büyük hatası sonucu meydana gelen penaltıyı, Diego Perotti gole çevirince, Fenerbahçe tekrar (2-1) öne geçti.
Gerçi pozisyon kesinlikle penaltı değildi. Halil İbrahim'in buradaki hatası, rahatça dışarıya vurabileceği yerde pozisyonu zorlayarak rakibiyle uğraşıp topu dışarıya vurmaması oldu. Bu pozisyonda VAR'ın devreye girmemesi, Fenerbahçeli oyuncunun emek hırsızlığı vs. apayrı bir konu.
Bu penaltı golü, maçın kırılma noktası oldu. İkinci yarıda bu penaltı golünün moral bozukluğunu üzerinden atamayan Gençlerbirliği, 47.dakikada Jose Sosa, 69. dakikada Diego Perotti ve 72.dakikada Ozan Tufan'ın gollerine engel olamayarak, Fenerbahçe'ye 5-1 mağlup oldu.
Karşılaşmanın teknik analizine girmenin yararlı olacağına inanmıyorum. Gerek Gençlerbirliği, gerekse (5 gol atmasına rağmen) Fenerbahçe, bana göre bu maçta çok kötü futbol oynadılar.
Gençlerbirliği teknik heyetinin, kendileriyle aynı paralellikte kötü oynayan Fenerbahçe'den nasıl 5 gol yediklerini çok iyi sorgulaması gerekiyor.
Dolayısıyla, maçın teknik analizine girmek yerine, Gençlerbirliği kulübünde sezon başından bu yana devam eden planlama hatalarını irdelemenin daha faydalı olacağı kanaatindeyim.
03.09.2020 tarihli "Gençlerbirliği'nde yanlış işler oluyor!" başlıklı yazımda, Gençlerbirliği camiasında bugün yaşanıyor olan hüsranı, o günden görerek net bir dille belirtmiştim.
O köşe yazımda, teknik direktörlüğe getirilen Mert Nobre'nin İleride çok iyi bir teknik direktör olabileceğini, ancak şu anda tecrübesiz ve Süper Lig seviyesinde olmayan bir teknik direktör olduğunu söylemiştim. İki hafta önce, milli maçlar nedeniyle lige verilen arada, Mert Nobre ile yollar ayrıldı.
Mert Nobre ile yollar ayrıldı ayrılmasına ama, yerine getirilen Mustafa Kaplan ismi camiada olumsuz olarak yankı uyandırdı. Şahsen, Mustafa Kaplan'ın göreve getirilmesi benim de tuhafıma gitti. Neden mi?
Mustafa hocamın futbol bilgisini sorgulamak bana düşmez, haddim de değildir. Konumuz bu değil. Gençlerbirliği taraftarlarının büyük çoğunluğunun, kendisine olan olumsuz bakış açısı malum. Mustafa Kaplan'ın, Ankaragücü ile Gençlerbirliği arasında gidip gelmesi hocayı da yıprattı. Sosyal medyaya bakınca, bunu kavramak hiç de zor değil.
Hal böyle olunca hem Mustafa hocayı, hemde takımı yıpratmaya ne gerek vardı? En ufak bir başarısızlıkta, yine oklar hemen Mustafa hocaya yönelecekti. Nitekim fazla beklenmedi, öyle de oldu.
Mustafa Kaplan sportif direktörlük görevinde kalıp, teknik direktörlük görevi için taze bir kan düşünülemez miydi? Şahsen, Mustafa Kaplan-Gençlerbirliği birlikteliğinin de Mert Nobre-Gençlerbirliği birlikteliğinden farklı olacağını düşünmüyorum. Mustafa Kaplan hocaya da yazık.
Gençlerbirliği yönetiminin yanlış sezon başı planlaması, sadece teknik direktör konusuyla sınırlı değil maalesef. Fenerbahçe maçında da görüldü ki, Gençlerbirliği takımının kadro bazında da oldukça ciddi eksiklikleri var.
Bilindiği üzere, mevcut kadrodaki tek orjinal sağ beki olan Mattias Johansson, Başakşehir maçında rakibine yaptığı sert hareket sonucu kırmızı kart görüp, Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu tarafından 3 maç men cezasına çarptırılmıştı.
Hal böyle olunca, Gençlerbirliği teknik direktörü Mustafa Kaplan Fenerbahçe maçında, deyim yerindeyse sağ bek bölgesine "yama" yaparak, orjinal mevkii sol bek olan Halil İbrahim Pehlivan'ı sağ bek olarak sahaya sürdü.
Halil İbrahim Pehlivan da, özellikle skor 1-1 iken %100 hatalı olarak sebebiyet verdiği penaltı ile takımının farklı mağlup olmasında en büyük pay sahiplerinden biri oldu. O penaltı golü maçın kırılma noktası oldu.
Bu noktada, futbolla yatıp kalkan Ankaralı futbolseverlere sormak istiyorum. Süper Lig tarihinin en uzun lig maratonunda (kupa hariç) 40 maçın oynanacağı bir süreçte, geniş kadro içinde orjinal mevkii sağ bek olan tek bir oyuncu ile yola çıkmak ne kadar sağlıklı? Çok düşük maliyetle ve Johansson'u yedekleyecek bir sağ bek daha transfer edilmesi gerekmez miydi?.
Buna ek olarak, takımın tek santraforu konumundaki Bogdan Stancu'ya da iki sezondur bir alternatif yaratılamadı. Üstelik, Bogdan Stancu'nun son derece istikrarsız bir görüntü çizdiğini ve 1 maç oynayıp 5 maç oynamadığını göre göre!
Bogdan Stancu'nun yokluğunda, Fenerbahçe maçında ileri uçta Giovanni Sio görev yaptı ve son derece silik bir görüntü sergiledi. Sahada var mıydı yok muydu belli değil. Ayakta duracak, topa vuracak hali yoktu. Gerçekten çok kötüydü.
Sonuç olarak... Gençlerbirliği takımının bugünkü halini gördükçe, Ankaralı bir futbolsever olarak yüreğim sızlıyor! Yönetimi tartışılan, iktidar savaşları patlak veren, küme düşme potasından bir türlü başını kaldıramayan, teknik direktörünü bile doğru seçemeyen bir camiaya dönüştü Gençlerbirliği.
Efsane başkan İlhan Cavcav'ın kemikleri sızlıyordur herhalde!
Yorum Yazın